Posts

GEÇİM SIKINTISI – SANAT SEPET

Para, modern dünyanın tek söz sahibi. Varlığına yada yokluğuna göre insanların hayal güçlerini ya sınırlayan ya körükleyen motivasyon kaynağı. Şehir hayatı içinde yaş, ırk, cinsiyet gibi ayrımları; genç yaşlı, amir memur, komutan asker gibi bilinen bütün hiyerarşiyi ortadan kaldıran ve kendine göre yeniden düzenleyen güç sahibi. Üstelik güç arayan para sahiplerinin parayı harcamalarına da gerek yok. Paralarının olduğunun bilinmesi kâfi. Eğitim durumundan, ne iş yaptığından bağımsız olarak kişiyi başarılı yada başarısız kılan, insanların gözünde notunu anında düşüren yada yükselten kaldıraç. Aralarındaki en görünür fark para olmasa bile hiçbir iş yapmadan kira toplayarak geçinen bir madrabaz sadece bakışlarıyla bir profesörü çok rahat alaşağı edebiliyor. Diğer yandan böyle olmasa dahi 21. Yüzyıl insanı olarak kişinin para ile mecburen kurduğu ilişki, kim olduğu ile ilgili olmasa bile nasıl bir insan olduğu ile ilgili çok önemli bilgiler veriyor. Ben bugüne kadar para ile olan il

BİR FUTBOLCU HİKAYESİ

Son üç yıldır sezon öncesi, devre arası kamplarına katılacak paf takım oyuncularından biri muhakkak o oluyordu. Yavaş yavaş adı gazetelerde anılmaya başlanmıştı bile, hocalarının dikkatini çektiğinden, süratinden ve oyun zekâsından bahsediliyordu. Artık tüm taraftarlar adını biliyorlardı. A takıma alınacağının neredeyse kesinleşmeye başladığı günlerde takım arkadaşlarının kendisine kıskançlıkla baktığını fark ediyor, yıllarca birlikte kamp yapıp, sıcakta soğukta birlikte çalıştığı arkadaşlarının arkasından konuştuklarını duyduğunda üzülüyor, neden böyle davrandıklarını anlayamıyordu. Halbuki kendisinden önce A takıma katılan arkadaşları için çok sevinmişti. Sıra kendisine gelince diğerlerinin de sevineceğini düşünmüştü. Önünde bu tür zorluklarla geçecek uzun bir futbol hayatı olacaktı. Böyle şeylere alışması gerekiyordu. İlk önce aldırmamayı öğrendi. Geceleri yatağında arkadaşlarının tutumu yerine kendisini bin bir zorlukla yetiştiren, onu hep anlayan, güçlü olsun, üşümesin d

ANTİKA DÜKKÂNI

Ahşap, kahverengi kapı her açıldığında üzerindeki minik çan çalıyor, bu sese yaz aylarında bungun hava ile birlikte tozun kokusu, kış aylarında buz gibi hava ve kimi zaman da döne döne uçuşarak içeri giren kar taneleri eşlik ediyor. Bazen oyun bile oynuyorum burada. Mevsim yaz ise çan sesi ile birlikte içeri giren toza karşı siper alıyorum hemen, ne yapsam nafile, gelip üzerime yapışıyorlar, " alerjim var benim, gidin ayol " desem de dinlemezler. Pavlov'un köpeği işte, hepinizin bildiği hikâye, ben nereden mi biliyorum. Durun anlatayım. İlk zamanlarımdı. Siyah kalın çerçeveli gözlüğü, yarısı ağarmış sakalları ve atkuyruklu uzun saçıyla boylu poslu bir adam gelmişti. Fuları üzerimdeki tozların rengindeydi. Yarı boylarında çıtı pıtı bir kızcağız ile birlikte, muhtemelen dışarıda başlattıkları bir sohbete devam ederek girdiler içeriye. Zavallı kızcağız aynı sözleri daha önce onlarca kez duymuş gibi bıkkın bir ifadeyle dinliyor bir yandan da etrafına bakınıyordu.   -

Hastane Koridorları - 2

Yıllar sonra yine hastane koridorunda. İlkinde babamın başında annemle birlikte bekliyordum, bu gece karımla birlikte kızımın başındayım. O gün babası yoğun bakımda bir delikanlı olarak biraz da rol çalmak adına, olan biteni çözebilmek, hayatın bilmediğim bir sırrı varsa bulabilmek, insanları anlayabilmek için etrafı gözetliyor, insanların gözlerinin içine bakıyor, dünyayı görmeye çalışıyordum. Bugun el kadar bebeği hasta olan, diğer kızını evde bırakıp gelmiş, kendisi için endişelenmeyi unutmaya başlamış orta yaşlı bir baba olarak buradayım. Artık insanları anlamaya çalışmaktan vazgeçip içime dönmüşüm. O gün dışarıdaki karmaşaya neden arıyorken bugünkü gürültü için aklımdan geçen tek şey "bebeğim uyanmasa bari" oluyor. Artık insanların neden bağırdıklarını biliyorum. Hepsinden önemlisi o gün varlığını merak edip sorduğum, pek inanmasam da istediğim aşkı bulmuş bir adamım. Mutluyum.  Babaların mutluluklarını neden belli etmediklerini artık çok iyi biliyorum. Bu gece dör

SUAT'IN OYUNU

Vakit gece yarısını çoktan geçmişti, kıyafetlerimi çıkarmadan kendimi girişteki kanepenin üzerine bırakıverdim. Bez çantayı açtım. Kepimi, cübbemi, diploma yerine verilen rulo halindeki kâğıdı çıkarıp elime aldım.  Bana göre insanların olduğu gibi eşyaların da karar mekanizmaları vardır. Hatta eşyaların karar verme süreci insanlara nazaran çok daha karmaşıktır. Onlar çevrelerinde olan bitenden çok daha fazla etkilenirler. Bilinçli seçimler yapabilen gözlemci bir zihnin etraflarında dolaşıp durması bile, onları değiştirmeye, dönüştürmeye yeter. Kendimi yorgun hissediyordum ama zihnim canlıydı. Okulumu bitirmiştim ve bundan sonrası ile ilgili bir karar vermem gerekiyordu.  Yurtdışında çok iyi bir üniversiteden davet almıştım, ancak burs vermiyorlardı, yurtdışına gideceksem okuluma devam edebilmek için çalışmam da gerekecekti. Yurtdışı demek iyi eğitim demekti.  Türkiye’de kalırsam burs alıp,  ailemle birlikte yaşayacağım için rahat edecektim. Arkadaşlarımı, tuttuğum takımın maçlarını

ZEHRA

            Damarları çatlayacakmışçasına sımsıkı tuttuğu elinde, kapağından ve dört kenarından birkaç kat bantla kapatılmış, sararmış bir zarf duruyordu. Dünya üzerinde başka hiçbir zarf o anda elinde tutmakta olduğu kadar sadece sahibine ait olamazdı. Gönderen kişinin isminin yanında parantez içinde "annen" yazıyordu. Zarfı ilk aldığında yine bilindik eşek şakalarından birini yapan arkadaşlarının bir kötülüğü sanmış, postacının üzerine yürümüştü. Tam ortalığı birbirine katacakken postacının gözlerindeki korkuyu görmüş, adamın telaşı karşısında bunun bir şaka olmadığını anlayıp usulca geri çekilmiş, yine de özür dilemeden, zarfı hırçın bir hareketle çekip almış ve koşarak uzaklaşmıştı.             Kendini bir yetişkin gibi görmeye başladığından beri, kimseden çekinmiyordu. Artık ne dayak, ne hafta sonu cezaları ne de bulaşık yıkamak korkutuyordu onu. Bütün kızlarla birlikte "Anne" diyerek seslendiği Müdüre Hanım da eskisi kadar baskı yapmıyordu. Çocukluğundan

Battaniye

Battaniye, uyku demektir. Bir battaniyenin altına girdiğinizde herşeyi unutabilirsiniz. Eğer bu battaniye çocukluğunuzdan bu yana kullandığınız battaniye ise daha çok şeyi yukarıda bırakırsınız, daha makbüldür. Battaniyenin altına girdiniz mi uyuyacaksınız demektir. Uyku başlı başına herşeyden kaçış zaten ama uyumadan önce bir kaç dakika düşünme fırsatınız olur. Karanlık içinde sadece sizin sığabileceğiniz kadar bir boşluk yaratır battaniye. Önce soğuktan ve gürültüden sonra da yukarıdaki herşeyden korunursunuz böylece. Hem sizi battaniyenin altında görenler, rahatsız da etmezler, ne büyük bir kaçıştır, kaçış ise ne büyük bir saltanat. Soğuğu dışarıda bırakmak üzere battaniyenin altına girdiğinizde, muhasebe de başlar yavaş yavaş. İşe yaramaz insanlardan kaçarsınız çok güzeldir, asla rahatsız etmezler sizi orada, gelip saçma sapan isteklerde bulunmazlar, boş laflar duymazsınız, üçüncü sınıf espriler kulagınıza ilişmez. Herşeyi bilen, yapmış, başarmış insanlar gelip akıl vermezler o zam